Ana içeriğe atla

KELEBEĞİN RÜYASI - YILMAZ ERDOĞAN 2013



Ali Reza DÜRÜ

KELEBEĞİN RÜYASI İÇİN AĞIT



     Yılmaz Erdoğan'ın Vizontele başarısından sonra çektiği en oturaklı film olduğu kesin.  Türkiye sinemasında eşine uzun süre daha rastlanmayacak bir giriş sahnesiyle aklımızda hep kalacak. Eşeğin gözlerindeki parlayan ışığın giderek büyümesi ve sonra bir maden ocağı görüntüsüyle başlayan film seyirciyi ilk dakikalarda büyülüyor. Doğal olarak filmin gidişatıyla ilgili olarak da çeşitli öngörülerde bulunmamıza yol açıyor.

    Nuri Bilge Ceylan ve Bahman Ghobadi'yle çalışmış bir Yılmaz Erdoğan'ın ne tür bir dönüşüm yaşadığını hep çok merak etmiş ve çekeceği ilk filmi bu yüzden sabırsızlıkla beklemiştim. Nitekim bu sürecin sonundaki daha ilk filminde ciddi bir değişim içinde olduğunu gördüm. Filmin görüntü yönetimi, oyunculuk ve ana kurgunun akış çizgisi yönünden Erdoğan'ın kendini geliştirdiği açıkça görülüyor. Bunun yanında şairlerin hayatlarına ve onlara dair çoğu eserlere gönülden ve olumlu bir yaklaşım içinde oluşumdan da kaynaklı olarak filmi olumlu bir yargıyla izledim. Belçim Bilgin'in kötü ve kulak tırmalayan kahkahaları dışında oyunculuk açısından rahatsızlık yaratan bir unsur yoktu. Şairlerin tamamı ilgili, meraklı, şiiri yaşayan, yaşadığını şiire ulaştıran, şiirle aşık olan, aşkla şiire varan karakterler. Verem mikrobunun bulaşmasıyla beraber hayatları da tamamen değişiyor tabi, şiiri hayata yazan bu genç şairler hastalıktan sonra şiiri duvarlara yazmaya başlıyor. Varlık Dergisi'nde şiirlerinin yayınlanması onlar için en büyük hayal, ama hayatlarına bulaşan mikrop onları gencecik yaşta yok edip atacak ve onlar adı bilinmeyen şairler olarak tarihin gizli hatıra defterinde sadece açanların bilebileceği kişiler olarak yerlerini alacaklardır. Sonuç olarak bir dönemi anlatan bu film, kimi yerlerde arka fonda bir savaşın ayak seslerini de bize ulaştırıyor ama en çok da yer üstündeki savaşın. Halbuki filmin açılış sahnesinde yer altında hiç fark edilmeden yıllardır süren başka bir savaşın görüntüleri yer almıştı. Erdoğan'ın o sahneyi gerçekçi bir güzelleme olarak kurduğu ve aslında filme dair daha ilk dakikada oluşan beklentiye cevap veremeyeceğini yine kendi eliyle anlatıyor. Aslında filmi çekerken kafasının karışık olduğu hissini de yaratan bu ilk sahne, aynı zamanda yönetmenin fikirsel cesaretsizliğinin de sonucu olabilir. Maden ocağını gösterip sonra da orayı bir fantezi haline getirme çabası ancak böylesi bir pasifliğin sonucu olabilir. Çünkü üst perdede aşkı, aşka dair şiirleri ve bu madenlerde oluşmuş verem mikrobunu (bu iki şair de maden işçisi değildir) anlatmak zannediyorum hazmedilmesi daha kolay konular olmuştur.

     Kelebeğin Rüyası, rüya açısından arkasından ağıt yakılacak cinsten bir film olmuş.    

   


Yorumlar

cafer dedi ki…
bence şairlerin hayatlarının anlatılması önemli, sinemamızda bunun pek örneği yok.
senem dedi ki…
Yılmaz Erdoğan'ın meselesi şairlerle de madencilerle de değil, popülariteyle.
Ali Rıza DURU dedi ki…
evet ben de şairlerin anlatılmasını önemsiyorum, yorum için teşekkürler.
Ali Rıza DURU dedi ki…
madenciler ve şairleri filmine fon kağıdı yaptığı açık, keşke filminde ana eksene alsaydı. Ama bu bir tercih sanırım. Yorum için teşekkürler.

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÜYÜK ‘BALIK’ KÜÇÜK ‘BALIĞI’ YUTAR - Ali Rıza DÜRÜ

BALIK(2013) – DERVİŞ ZAİM Ali Rıza DÜRÜ Derviş Zaim’in Devir(2012) filmiyle başladığı üçlemenin ikinci filmi Balık filmi izleyiciyle bir süre önce buluştu. Üçlemenin son filmi olan Kıtmir’in ise yapım hazırlıkları devam ediyor. Türkiye sinemasının autor yönetmenlerinden olan Zaim her zaman kendi anlayışına has sinematografisiyle farkını ortaya koyuyor. İlk çektiği film olan Tabutta Rövaşata(1996) filminden bu yana beğeni kazanarak devam eden Zaim her zaman insanı ve doğayı merkeze almaya özen gösteriyor. Devir filmiyle ilgili daha önceden detaylı bir yazı kaleme almıştım. Doğanın kendi içindeki döngüsü, hayvanlar ve insanların yaşantıları ve bu yaşantılara insan eliyle yapılan müdahalelerin sonuçlarına ilişkin bir film olarak dikkat çeken film pek ses getirmemişti ama içinde tartışılacak oldukça önemli başlıklar vardı. Zaim sinemasının içinde türü itibariyle belgesele yakın olduğu için ayrı bir yerde duran Devir kimisini memnun etmiş kimi izleyiciyi de hayal kırıklığın

Birkaç Psikodrama Filmi

http://www.e-hayalet.net/  sitesinden alıntılanmıştır. 1. Mavi Kadife Kategori:  Psikodrama Jeffrey Beaumont (Kyle MacLachlan) babasının neredeyse ölümcül bir felç geçirmesinden sonra kolejden evine döner. Hastaneden evine doğru yol aldığı sırada boş bir arazide içinde kesik bir kulak bulunan kâğıt bir çanta bulur. 10.0 ( 1 ) 2. Tiksinti Kategori:  Psikodrama Bir güzellik salonunda çalışan Carole, oldukça içine kapanık genç bir kadındır. Bastırılmış cinselliğin çoğu zaman erkek düşmanlığı ve cinsiyetsizlik noktasına vardığı Carole'da ciddi iletişim sorunları mevcuttur. 10.0 ( 1 ) 3. İhtiras Tramvayı Kategori:  Psikodrama Tennessee Williams'ın oyunundan uyarlanan film, Brando dışındaki üç oyuncuya Oscar kazandırmış, 7 dalda da bu ödüle aday olmuştu. 10.0 ( 1 ) 4. Taksi Şoförü Kategori:  Psikodrama Taksi şöförü olarak çalışmakta olan Travis yaşadığı sıkıntılardan iyice bunalmış ve

DUVARA KARŞI, FATİH AKIN, 2005

EMEK EREZ Duvara Karşı: Kimlik, Göç ve Kadın Giriş                         Fatih Akın’ın ustalık dönemi eseri olarak tanımlanan 2004 yapımı “Duvara Karşı” filmi Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailelerin çocuklarının yaşadıkları kimlik bunalımını yansıtan bir filmdir. Yapım, daha önceki dönemlerde yapılan göçmen filmlerinin aksine “marjinal” olarak adlandırabileceğimiz karakterler üzerinden göçmen kimliğinin melezleşmesine ve yaşanan gerilimli çelişkiye işaret ediyor. Film,  Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailenin psikolojik sorunları olan kızı Sibel’in hem ailesiyle yaşadığı kuşak çatışmasından kurtulmak hem de kendi bireysel özgürlüğüne kavuşmak amacıyla, rehabilitasyon merkezinde karşılaştığı Cahit’le yaptığı kurgusal bir evlilikle başlıyor. Eşinin ölümünden sonra yaşamayı bırakmış, bütün kimliklerini ‘reddeden’ Cahit ile Sibel’in evlilik oyunu zaman içinde aşka dönüşüyor ve bu dönüşüm Cahit’in Sibel’i kıskanması sonucunda işlediği cinayetle daha da karışık bir