Jin, Reha Erdem,2013
Reha Erdem Sinemasına Kısa Bir Bakış
Reha Erdem'in 'Beş Vakit' filmiyle başlayan varoluşçuluk, büyüme, ergenlik, ayrıksı olana meyil ve farklı olanı anlama yönelimi giderek olgunlaşıyor. Daha ziyade kadın karakterler üzerinden hikaye anlatıcılığını tercih eden Erdem, kadınların olaylara nasıl tepkiler verdiğini daha çok merak ettiğini ve onların gözünden bakabilmeyi daha çok sevdiğini ifade ediyor. Beş Vakit filminde ergenlik öncesi süreçleri görülen karakterin, Hayat Var filminde ergenliğin içindeki davranışlarını ve Jin filminde ise ergenliğin son yıllarını ve büyümenin hikayesini izleyici karşısına çıkıyor.
Jin, müzik seçimleri, ses efektleri, görüntü yönetimi, mekan seçimi ve oyuncu yönetimiyle birlikte ele alındığında gerçek bir 'masal'. Mekan olarak dağlar, ovalar, kayalar, mağaralar, yüksek dağ köyleri, dereler, dik yamaçlar, ormanlar, ağaç tepeleri, oyuklar, obruklar, ayı inleri gibi tamamen doğal mekanlar kullanılmış. Yönetmenin gözü gibi değerli görüntü yönetmeni Florent Herry ise Jin'le beraber tecrübe ve bilgilerinin doruğuna ulaşmış ve çok zor mekanlarda zor ve güzel görüntüler alabilmeyi başarmış. Çok uzun araştırma ve denemeler sonucunda karar verilen çekim mekanları hikayenin orijinal atmosferini yansıtmasa da yine de estetik olarak büyüleyici olduğu söylenebilir. Film, iki sahne dışında tamamen dış mekanda çekilmiş. İki defa çekilen iç mekanlardan birincisi üniformasını çıkarıp sivilleştiği ve Leyla'ya dönüştüğü sahne, ikincisi ise tacize uğradığı ve şehre ulaşmaya dönük hayallerinin tırpanlandığı sahnedir. İki sahne incelendiğinde iç mekan yani ev olarak kullanılan mekanların Jin'de dönüşümler yaratan sahneler olduğu görülür. Ama bu dönüşümler genel anlamda olumsuz dönüşümlerdir. Benliği sarsan ve başkalaşım geçirmesine neden olan bu sahneler mekansal olarak ev-iç mekan algısına bağlanmış.
Yönetmenin A Ay'la başlayan sinema serüveninin tamamında hikayenin odak noktasında insan bulunur. 12 yaşındaki Yekta, esnaf Selim, amnezi geçiren Ali, Yıldız, Ömer, Yakup, Hayat, Kosmos, Neptün ve son olarak Jin. Herkes doğal dengenin bir parçası olarak ve insan- doğa dengesini en iyi şekilde koruyarak ipeğe, böceğe dokunan hassas karakterlerdir. Çıplak varlığıyla insan odaklı bir bakış açısı var yönetmenin.
Jin, Doğa ve Mücadele
Giriş bölümünde de biraz bahsedildiği gibi Jin de Erdem'in diğer karakterleri gibi kent hayatıyla değil doğal yaşamla daha iyi ilişkiler kurmuş karakterlerin hikayesini anlatır. Ama Jin'de kurulan bu ilişkinin biçimiyle ilgili önemli bir farklılık bulunur, önceki filmlerinde doğa bir arınma bölgesi iken Jin için bir mücadele ve sığınma alanıdır. Bu açıdan doğayla kurulan ilişkinin biçiminde büyük bir farklılık vardır. Yönetmenin giderek filmlerinde daha çok dış mekan kullandığı da dikkat çekiyor. Jin'de bu oran filmin yüzde 95'ine ulaşıyor neredeyse. Jin, genç yaşta mücadele etmek için sığındığı dağlarda varoluşunu tamamlamaya, anlamlandırmaya ve sorularına yanıt bulmaya çalışır. Kendisi gibi diğer mücadele arkadaşlarıyla birlikte dağlarda yaşar ama bir gün oradan ayrılır ve kendisine sığınacak bir köy/kent aramaya başlar. Sığındığı yer yaşam alanlarından öyle uzaktır ki helikopter ve savaş uçaklarının sesi dışında günlerce hiçbir ses duymadan gece gündüz yürümeye koyulur. Bombalar, mermiler altında yürümeye devam eder. Atılan her mermiyle doğanın bir parçası daha yok olup gider. Bir geyik ölür mesela ya da ağaçlar devrilir, kayalar yıkılır mesela ya da binlerce karınca yuvalarında imha edilir, ayılar ürperir mesela ya da eşekler dağ başında vurulup çürümeye yüz tutar. Atılan mermi, bomba ve yok edici bütün mühimmatlar hedef gözetilen kişi dışında doğanın dengesini ve bütünlüğünü de tahrip eder.
Bombalar ve mermilerden kaçmak için her sığındığı mağara veya kaya dibinde Jin'e bir vahşi hayvan eşlik eder. Bir ayı gelir önce mesela, sonra yılan, yaban kedisi, geyik gelir mesela, kartal gelir, kaplumbağa ya da eşek gelip ona eşlik eder ve hatta onu korur. Doğayla kurduğu iletişim onun aslında doğanın bir parçası olduğuna dair hatırlatıcı bir atıftır. Kentte yaşayıp doğaya yabancılaşan insana da bir atıftır aynı zamanda. Jin doğanın içinde yaşayarak canlılarla nasıl bir iletişim kurması gerektiğini öğrenmiş ve bu şekilde canlı kalmayı ve hatta bir ayı ile beraber uçak bombardımanı esnasında aynı mağaraya sığınıp birlikte bu tehlikeyi atlatarak önemli de bir yaşantı deneyimlemişlerdir. Mekansızlık duygusu filmin mekanı olan doğayı oldukça ön plana çıkarmış ve alternatif bir yaşam önerisi bile olabilecek bir neticeye götürmüştür: Doğadan uzaklaşmayın.
Varoluş Sancıları
Dağdan inmesiyle beraber Jin'in bütün kalkanları kaybolur. Örgüt, aile, devlet. Bunlar hepsi silinir. Sırtındaki silahı da bıraktığı anda bütünüyle kalkansız ve artık tehlikelere daha açık hale gelir. Üniformalıyken "Bacım" diye seslenen çoban, sivil kıyafetlerle gördüğü Jin'e rahatsızlık verecek yakınlık göstermeye çalışır. Üniformalı ve silahlıyken kendine duyduğu güven ile sivil kıyafetli güveni arasında da fark var. Sivilleştiği anda baş kaldırdığı sisteme karşı daha kolay yakalanabileceği ve ondan daha fazla zarar göreceği algısına kapılır. Köyden insanlarla karşılaştığı anda ismi, memleketi, kadınlığı, ten rengi, şivesi ve kimliksizliği sorun oluşturmaya başlar. Eve girerek kıyafetlerini aldığı 'Leyla'nın karakterine bürünür. Kendi adı olan Jin, açık olarak bir etnik grup ve bölge belirttiği için gizlenme şansı bırakmaz. Ama Leyla ismi nötr bir isim olarak onun hayatını daha kolaylaştırıyor. Jin ile Leyla arasında gelgitler yaşayarak varoluşunun dar koridorlarında yürür. Köye inmesiyle birlikte para tekrar lazım olur, uzun zaman sonra parayı kullanmak zorunda kalır. Kimlik konusu da benzer şekilde asker çevirmelerinde zorunu olarak bulundurulması gereken bir materyaldir ama Jin para gibi kimliğe de sahip değildir. Bu çıktığı yol Jin için bir büyüme, olgunlaşma bir kendi iradesini gerçekleştirme yolculuğudur. Ama aynı zamanda kırsal yaşantısıyla çelişkiler dolu yeni bir yaşam alanıdır. Kıyafet aldığı evden aynı zamanda bir coğrafya kitabı ve para alması, Leyla ismini kazanması ve dantelli tayt konusundaki tereddütleriyle birlikte o dağ evi Jin'in varoluşunda önemli bir yer kaplar.
Varoluşunu tamamlamak üzere gitmek istediği o kent dağlara o kadar uzaktır ki oraya bir türlü varamaz. Buna para, erkekler, karakol gibi unsurlar engel olur. Dağdan inip de korunaklı şemsiyesinden mahrum kalınca her türlü tehlikenin ortasında bulur kendini. Çocuklaşır adeta, kadın gibi algılansa da o kendi cinsiyetinin farkında değildir, cinsiyetsiz ve kimliksizdir. Ama bu hatırlatıcılar sıkça onun karşısına çıkar. Bu noktadan sonra varmak istediği yerin olmak istediği yer olmadığını kavrar ve tekrar doğaya doğru yola koyulur. Üniformasını giyer ve silahını kuşanır yeniden. Ama üniformanın üzerine giydiği mavi yeleği, dantelli taytı ve spor ayakkabısıyla çıktığı o uzun yolculuğun sonunda artık hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağının işaretleridir. Doğaya geri döndüğünde içindeki kızgınlığın getirdiği bir edayla hırçın ve zalim olmaya çalışır, kurtarmak için mağaraya götürdüğü yaralı askere su vermez mesela, bütün isyanını ona yansıtır. Ama uzun sürmez bu katı tutumu çünkü içindeki dünya sevgiden yanadır. Askeri tedavi ettikten sonra serbest bırakır. Asker kente doğru yola koyulduğunda arkasından uzun uzun bakar, çünkü kendisinin varmak için çıktığı yolculuğa şimdi o asker çıkıyordur, ama asker kolaylıkla kente varabilecekken Jin oraya bir türlü varamamıştır. Aynı dağın zirvesinde geçirdikleri bir geceye rağmen yaşamları arasındaki uçuruma bakmaktadır aslında. Hayat, sistem bir tarafa şehre kolayca gidebilme imkanı sunarken diğer tarafı oraya bir türlü vardıramamıştır.
Jin bocalayan güçlü bir karakterdir. Her insanın belli süreçlerde içine düştüğü bocalama evresine girmiştir. Dağla kent arasında, kadın olmakla çocuk olmak arasında, devletten yana olmak ve devlet karşıtı olmak arasında, insanla hayvan arasında, barışla savaş arasında bocalamaktadır.
Yorumlar